İngilizcede En Çok Kullanılan Örnek Cümleler ve Kelimeler
İngilizce, artık bir dünya dili haline gelmiş durumda. Belki bundan 20 yıl sonra, artık yabancı dil muamelesi bile görmeyecek. Hangi sektörde olursanız olun, İngilizce biliyor olmanız sizi daha başarılı kılacaktır. Özellikle Türkiye gibi İngilizcenin bir türlü öğrenilemediği ve öğretilemediği bir ülkede yaşıyorsanız, aranan adam olmanız işten bile değil.
İngilizcede En Çok Kullanılan Cümleler
Bu yazımızda ise size gerçek hayatta İngilizcede kullanılan yüzlerce farklı cümle tipini göstereceğiz. Yani bu yazıda göstereceğimiz cümleleri, öğrenerek ezberlemeniz durumunda, hemen sokağa çıkarak birkaç yabancı ile kolayca diyalog kurabileceğiniz konusunda kendinize güveneceksiniz.
Cümleler bittikten sonra ise İngilizcede en çok kullanılan kelimeler listesini de sizinle paylaşacağız.
İngilizcede Basit Tanışma ve Selamlaşma Cümleleri
- Hello (Merhaba, Selam)
- Hi (Selam)
- Hit here (Merhaba)
- Howdy (Hem de nasıl)
- Bye (Güle güle)
- See you later (Sonra görüşürüz)
- Take care (Dikkat et, kendine iyi bak)
- Have a good one (iyi günler)
İngilizcede Evet ve Hayır Demek
- Yeah (Evet)
- Yup (Evet)
- Sure (Elbette)
- Nope (Yok, olmaz, hayır)
- Nah (olmaz anlamındaki yok)
- No way (olmaz, katiyen, hiçbir yolu yok, kesinlikle olmaz)
İngilizcede Nasılsın Demek, Hatır Sormak
- I’m fine, thanks. (İyiyim, teşekkür ederim)
- Pretty good (Gayet iyiyim)
- Not bad. (Fena değil)
- Great (Harika)
- Could not be better (Daha iyi olamazdım)
- I’ve been busy (Meşguldüm)
- Same as always (aynı, her zaman ki gibi)
- Not so great (Çok da iyi değilim)
- Could be better (Daha iyi olabilirdi)
İngilizcede Teşekkür Etmenin Yolları
- Thanks (Teşekkür ederim)
- Thanks a lot (Çok teşekkür ederim)
- Thank you so much (Sana-Size çok teşekkür ederim)
- Thanks a million (Milyonlarca kez teşekkür ederim)
- Thanks for your help (Yardımın için teşekkür ederim)
- I really appreciate it. (Gerçekten takdir ettim)
- I’m really grateful (Gerçekten minnettarım)
- That’s so kind of you (Çok naziksiniz)
- I can’t thank you enough (hakkınızı ödeyemem)
- I owe you one (sana borçlandım, yani karşı tarafın iyiliğine karşı kendinizi manevi olarak borçlu hissetmeniz)
İngilizcede Teşekküre Karşılık Vermek
- You’re welcome (Önemli değil, rica ederim)
- No problem (Sorun değil, problem değil)
- No worries (Telaşa gerek yok, rahat ol)
- Don’t mention it (Lafı bile olmaz)
- My pleasure (Benim için bir zevkti)
- Anytime (Her zaman)
- It was the least I could do (Elimden gelen buydu)
- Glad to help (Yardım edebildiğime sevindim)
- Sure (Elbette, Tabii ki)
- Thank you (Teşekküre karşılık, ben de teşekkür ederim şeklinde kullanılabilir. Vurgusu ona göre yapılır elbette söylerken)
İngilizcede Özür Dilemek
- I’m sorry that.. (Şunun için özür dilerim…)
- It’s my fault (Benim hatam)
- Oops, sorry (Yolda geçerken birisine çarptınız diyelim, bunun gibi küçük sorunlar için kullanabilirsiniz. Pardon manasına da gelir.)
- I apologize for.. (…. için özür dilerim)
İngilizcede Özre Karşılık Vermek
- That’s ok (Sorun değil, sıkıntı yok)
- It happens (Olur öyle şeyler)
- No problem (Problem değil)
- Don’t worry about it (Bunun için endişelenme)
- I forgive you (Seni affediyorum, bunu sıradan sorunlar için değil gerçek problemleri affetmek için kullanmanızı öneriyorum.)
İngilizcede Tanıştırma Cümleleri
- I just wanted to introduce myself. I’m… (Kendimi size tanımak isterim. Ben…)
- I don’t think we’ve met before. My name’s… (Daha önce tanışmadık. Ben…)
- This is… (Bu… (Bu arkadaşım Ahmet gibi kullanılabilir))
- I’d like you to meet… (Seninle …. tanıştırmak isterim)
- Have you met ….? (…… ile tanıştın mı?)
- I’d like to introduce you to… (Seni ….. ile tanıştırmak isterim)
- Nice to meet you (Tanıştığımıza memnun oldum)
- It’s a pleasure to meet you (Seninle tanışmak büyük bir zevkti)
- Likewise (Aynı şekilde)
- And you (Ya sen?)
İngilizcede İlgili Olduğunuzu Gösterecek Kelimeler
- Really? (Gerçekten mi?)
- That’s interesting. (Bu çok ilginç)
- Right (Doğru)
- Gotcha (Şimdi kaptım, anladım.)
- Sure (Elbette!)
İngilizcede Konuşmayı Kibarca Bitirmek
- It was nice chatting with you (Seninle konuşmak güzeldi)
- Well, it’s getting late. (Vakit de biraz geç oldu)
- Anyway, I should get going. (Benim gitmem gerekiyor.)
- Sorry, but I’m afraid I need to (Üzgünüm. Korkarım gitmem gerekiyor.)
- I’m sorry to cut you off, but I actually gotta run. (Seni kestiğim için özür dilerim fakat gerçekten gitmem gerekiyor.)
İngilizce Telefon Konuşması Yapmak İçin Gerekecekler
- Hi, this is Ahmet. (Merhaba, ben Ahmet.)
- My I speak with Safa Mert? (Safa Mert ile konuşabilir miyim?)
- I’m calling about…. (…. için arıyorum)
- I’m returning your call (Beni aradığınız için sizi aradım, çağrınıza dönüş yaptım)
- One moment, please (Bir saniye lütfen)
- Hang on a sec. (Bir saniye bekleyin)
- He’s not here. Would you like to leave a message? (Kendisi burada değil, bir mesaj bırakmak ister misiniz?)
- Could you ask him to call me back? (Bana geri dönüş yapmasını söyler misiniz?)
- Thanks for calling. (Aradığınız için teşekkür ederim.)
İngilizcede Bilgi Almak
- Can you tell me…? (…..’nu bana söyler misiniz?)
- Could you tell me ….? (…..’nu bana söyleyebilir misiniz?)
- I’d like to know …. (…. bilmek istiyorum)
- Do you know …. (….. biliyor musunuz?)
- Do you know any idea ….? (….. hakkında herhangi bir fikriniz var mıdır?)
- Could anyone tell me …? (…….. biri bana söyleyebilir mi?)
- Would you happen to know….? (….. olacağını biliyor musunuz?)
- I don’t suppose you know….? (Sanırım bilmiyorum)
- I was wondering… (Merak ediyorum da…)
- I’m calling to find out…. (… öğrenmek için arıyorum.)
İngilizcede Bilmiyorum Demek
- I have no idea/clue (Hiçbir fikrim yok)
- I can’t help you there (O konuda yardımcı olamayacağım)
- Beats me (Beni aşar) – Burası biraz argoya kaçıyor.
- I’m not really sure (Açıkçası tam emin değilim)
- I’ve been wondering that, too. (Ben de onu merak ediyordum)
İngilizcede Fikir Almak ve Fikir Vermek
- What do you thing about…? (… hakkında ne düşünüyorsun?)
- How do you feel about…? (… hakkında nasıl hissediyorsun?)
- What’s your opinion of…? (… için fikrin nedir?)
- What are your views on…? (… üzerine görüşlerin nelerdir?)
- In my opinion… (Bana göre….)
- I’d say… (Bence…)
- Personally, I think/believe… (Ben şahsen, …… inanıyorum/düşünüyorum)
- If you ask me… (Bana soracak olursan…)
- The way I see it… (Olaya benim bakışım ….)
- From my point of view… (Buradan görülen o ki…)
İngilizcede Fikir Belirtmemek
- I’ve never given it much thought. (Daha önce hiç düşünmedim.)
- I don’t have strong feelings either way. (O yönde güçlü hislerim yok.)
- It doesn’t make any difference to me. (Benim için değişen bir şey yok.)
- I have no opinion on the matter. (Konu üzerinde bir fikrim yok.)
- (Her neyse..) Bu biraz karşı tarafı takmamaya giriyor, kaba anlaşılır.
İngilizcede Karşı Tarafı Onaylamak
- Exactly (Kesinlikle)
- Absolutely (Kesinlikle)
- That’s so true. (Çok doğru)
- That’s for sure. (Aynen öyle, kesinlikle öyle)
- I agree 100% (%100 katılıyorum)
- I couldn’t agree with you more. (Sana daha fazla katılamazdım)
- That’s exactly what I think. / That’s exactly how I feel. (Ben de aynen öyle düşünüyorum. Ben de aynen öyle hissediyorum)
- Tell me about it! / You’re telling me! (Bir de bana sor. Bana mı söylüyorsun?)
- I suppose so. (Ben de öyle tahmin ediyorum.)
- I agree. (Doğrusu böyledir, I’m agree şeklinde kullanımı sık yapılan bir yanlıştır ve katılıyorum manasına gelmektedir.)
İngilizcede Kabul Etmemek, Onaylamamak
- I don’t think so. (Ben öyle düşünmüyorum, zannetmiyorum.)
- I beg to differ. (Aksi için bahse girerim.)
- I’m afraid I don’t agree. (Korkarım, katılmıyorum.)
- I’m not so sure about that. (O konu hakkında emin değilim.)
- That’s not how I see it. (Ben olaya öyle bakmıyorum.)
- Not necessarily. (Şart değil.)
- Yes, but… (Evet ama…)
- On the contrary. (Tam aksine)
- (No way!) (Olmaz!)
- I totally disagree. (Kesinlikle kabul etmiyorum.)
İngilizcede Güzel Haberlere Cevap Vermek
- Congratulations! (Tebrik ederim!)
- That’s great! (Bu muhteşem!)
- How wonderful! (Müthiş!)
- Awesome! (Harika!)
- I’m so happy for you! (Senin adına çok sevindim/mutlu oldum.)
İngilizcede Kötü Haberlere Cevap Vermek
- Oh no… (Of hayır..)
- That’s terrible. (Bu çok kötü)
- Poor you. (Yazık sana)
- I’m so sorry to hear that. (Bunu duyduğuma çok üzüldüm.)
- I’m sorry for your loss. (Kaybın için üzgünüm.) – Bunu sadece insan veya evcil hayvan kayıpları için kullanın.
İngilizcede Davet Etmek
- Are you free… (… boş musun? Cuma akşamı boş musun gibi.)
- Are you doing anything… (… bir şey yapıyor musun? Cuma akşamı bir şey yapıyor musun?)
- Let me check my calendar. (Ajandama bir bakayım.)
- Do you wanna… (… ister misin?) – Sinemaya gitmek ister misin? Samimiyet içerir.
- Would you like to… (… ister misin?) – Benimle akşam yemeğine çıkmak ister misin?
- I’d love to! (Çok isterim.)
- Sounds great! (Kulağa harika geliyor.)
- I’d love to, but I have another commitment. (Çok isterdim fakat farklı bir randevum var.)
- I don’t think I can. (Maalesef, katılamayacağım/gelemeyeceğim.)
- Maybe another time. (Belki başka zaman.)
İngilizcede Teklif Etmek ve Tekliflere Karşılık Vermek
- Would you like a drink? (Bir şeyler içmek ister misin?)
- Do you want some water? (Su ister misin?)
- Can I get you something to eat? (Seni bir şeyler yemeye götürebilir miyim?)
- That’d be great, thanks. (Çok iyi olur, teşekkür ederim.)
- No, thanks. I’m OK. (Teşekkür ederim, ben iyiyim.)
İngilizcede Gelecek Adına Konuşmak
- I’m going to… (…. gidiyorum.)
- I’m planning to… (…. planlıyorum.)
- I hope to… (…. umuyorum.)
- I’d like to… (…. istiyorum.)
- I might… / I may… (Ben …. yapabilirim.)
- I’m thinking about… (….. hakkında düşünüyordum.)
İngilizcede Sevilen ve Sevilmeyen Şeylerden Bahsetmek
- I love… [soccer] (Futbolu çok seviyorum.)
- I’m really into… [soccer] (Futbol ile gerçekten ilgileniyorum.)
- I live for… [soccer] (Futbol için yaşıyorum.)
- [soccer] is my thing. (Futbol benim işim.)
- I’m crazy about… [soccer] (Futbol için adeta çıldırıyorum.)
- I’m not a huge fan of… [modern art] (Modern sanatların çok da hayranı değilim.)
- [Modern art] isn’t my cup of tea. (Modern sanatlar bana göre değil.)
- I don’t really care for… [modern art] (Modern sanatlar ilgimi çekmiyor, umurumda değil.)
- I’m not into… [modern art] (Modern sanatlar ile ilgilenmiyorum.)
- I can’t stand… [modern art] (Modern sanatlara dayanamıyorum) – Hiç sevmediğiniz bir şeyde kullanabilirsiniz.
İngilizcede Tavsiye Vermek
- How about… ? (Şuna ne dersin…)
- Why don’t you talk to your boss]? (Neden patronunla konuşmuyorsun?)
- Maybe we should do more research]. (Belki de daha fazla araştırma yapmalıyız.)
- I’d recommend going to the doctor]. (Doktora gitmeni öneriyorum.)
- Have you thought about buying a new computer]? (Yeni bir bilgisayar almayı düşündün mü?)
İngilizcede Meslek Edinme ve İş Arama
- Where do you work? (Nerede çalışıyorsun?)
- What do you do? / What do you do for a living? (Yaşamak için ne yapıyorsun? Hayatını nasıl kazanıyorsun?)
- I work at Algida. (Algida’da çalışıyorum.)
- I’m a/an farmer. (Ben çiftçiyim.)
- I’m unemployed. / I’m between jobs at the moment. (Ben işsizim.)
- I’m looking for work. (İş arıyorum.)
- I’m a stay-at-home mom/dad. (Annemin/Babamın evinde kalıyorum.)
- I run my own business. (Kendi işimi yapıyorum.)
- I’m a freelance writer. (Freelance yazarım.)
- I’m retired. (Emekliyim)
İngilizcede İlişkiler
- I’m single. (Ben bekarım, sevgilim yok.)
- I have a boyfriend/girlfriend. (Sevgilim var.)
- We’re engaged. (Biz nişanlıyız.)
- We’re getting married in June. (Haziran’da evleneceğiz.)
- I’m married. (Evliyim.)
- I’ve been married for… [10 years]. (10 yıldır evliyim.)
- I’m divorced. (Boşandım.)
- I’m widowed. (Dulum)
- I’m not looking for anything serious. (Ciddi bir ilişki aramıyorum.)
- I’m not quite over my ex. (Son biten ilişkimin üstesinden henüz gelemedim.)
İngilizcede Açıklama Beklemek
- Pardon? (Pardon?)
- Would you mind repeating that? (Lütfen tekrarlar mısınız?)
- What do you mean? (Ne demek istiyorsun?)
- I’m not sure I follow you. (Seni anlayamadım.)
- Could you explain… ? (…. daha fazla açıklar mısın?)
İngilizcede Anlaşıldığını Teyit Etmek
- Do you understand what I’m saying? (Söylediklerimi anlıyor musun?)
- Does that make sense? (Sana bir şey ifade ediyor mu? Mantıklı geliyor mu? Anladın mı?)
- Do you know what I mean? (Ne demek istediğimi anladın mı?)
- Are you with me so far? (Benimle misin? Hala beni anlıyor musun babında.)
- Is that clear? (Yeterince açık mı?)
İngilizcede Yardım İstemek
- I need a little help. (Küçük bir yardıma ihtiyacım var.)
- Could you help me out? (Bana yardım edebilir misin?)
- Could you give me a hand? (Şu işe bir el atabilir misin? Bana destek olabilir misin?)
- Could you spare a couple minutes? (Birkaç dakikanı ayırabilir misin?)
- Could you do me a favor? (Bana bir iyilik yapar mısınız?)
İngilizcede Karşı Tarafın Bir Şeyler Yapmasını İstemek
- Would you mind… [opening the window]? (Pencereyi açabilir misin?)
- Could you please… [turn off the lights]? (Işıkları söndürebilir misin?)
- Can you… [pass me the salt]? (Tuzu bana uzatabilir misin?)
- Please… [send me the information]. (Lütfen, bana bilgiyi gönder/ver.)
- I’d appreciate it if you could… [wash the dishes]. (Bulaşıkları yıkarsan çok memnun olurum.)
İngilizcede Laf Kesmek
- Sorry to interrupt, but… (Kestiğim için üzgünüm ama..)
- Excuse me – could I talk to you for a minute? / do you have a minute? (Pardon! 1 dakika da ben konuşabilir miyim? Bir dakikanız var mı?)
- Could I jump in here? (Buraya oturabilir miyim? Şuraya geçebilir miyim?) – Özellikle kalabalık insanlar arasından geçerken kullanılabilir, mesela cami.
- Sorry – I just want to say that… (Üzgünüm..Pardon.. Demek istediğim…)
- May I have a word? (Bir şey söyleyebilir miyim?)
İngilizcede Teşvik Etmek
- Keep up the good work! (Böyle devam et.)
- That was a nice try. (İyi denemeydi.)
- That’s a real improvement. (Bu gerçekten iyi bir gelişim göstergesi.)
- You’re on the right track. (Doğru yoldasın.)
- You’ve almost got it. (Az daha başarıyordun. Kazanmaya çok yakınsın.)
- You’re doing great. (Harika gidiyorsun)
- Don’t give up! / Hang in there! (Asla pes etme.)
- You can do it! (Yapabilirsin.)
- Give it your best shot. (Elinden gelenin en iyisini yap.)
- Nice job! / You did great! (İyi iş, harikaydın!)
İngilizcede Şikayet Etmek
- I’m not happy about this. (Bu durumdan mutlu değilim.)
- I’m sorry, but this is unacceptable. (Üzgünüm fakat bu kabul edilemez bir şey.)
- I’m not very satisfied with… [ex. this product / this situation] (Ben memnun kalmadım.)
- I can’t stand it when… [ex. the internet is slow] (İnternetin yavaş olmasına dayanamıyorum.)
- This sucks. (Bu çok kötü.) – argo tabirdir.
İngilizcede Hatırlamak, Hatırlatmak ve Unutmak
- I’ll always remember… / I’ll never forget… (Ben her zaman hatırlarım, Ben asla unutmam.)
- If I remember correctly… / As far as I can recall… (Doğru hatırlıyorsam… / Hatırladığım kadarıyla…)
- I have a vague recollection of… (Hayal meyal hatırlar gibiyim.)
- It’s on the tip of my tongue. (Dilimin ucunda.)
- My mind went blank. (Zihnim dondu, aklım durdu. Hiçbir şey hatırlamıyorum manasında kullanılmaktadır.)
- It doesn’t ring a bell. (Tanıdık gelmiyor.)
- Please remember to… / Please don’t forget to… (Lütfen …. hatırla. / Lütfen …. unutma.)
- I’d like to remind you about… (Sana …. hakkında bir hatırlatma yapmak isterim.)
- You haven’t forgotten to/about… have you? (…. unutmadın değil mi?)
- It completely slipped my mind! (Tamamen aklımdan çıkmış!)
İngilizcede Zor ve Kolay Tabirleri
- It’s a piece of cake. (Çantada keklik.)
- It’s a cinch. (Çocuk oyuncağı)
- It’s a breeze. (Çocuk oyuncağı)
- Anyone can do it. (Bunu herkes yapabilir)
- There’s nothing to it. (Burada yapacak hiçbir şey yok ki)
- It’s hard. (Zor)
- It’s a bit tricky. (Biraz uğraştırıcı)
- It’s really tough. (Bu gerçekten çok zor)
- It’s not a walk in the park. (Parkta yürümeye benzemez.)
- It’s very demanding. (Çok zahmetli)
İngilizcede Yaş Tanımları
- She’s in her early twenties. (20’lerin başlarında)
- He’s in his late thirties. (30’larının sonlarında)
- She just turned six. (Daha yeni 6 yaşına girdi.)
- Act your age! (Yaşına uygun hareket et.)
- I’m not as young as I used to be. (Eskisi gibi genç değilim.)
- I’m not over the hill yet! (Daha o kadar yaşlanmadım anlamında kullanılmaktadır.)
- He’s no spring chicken. (O, o kadar genç değil.)
- She’s wise beyond her years. (Yaşına göre çok olgun bir kız.)
- He lived to a ripe old age. (Çok uzun yaşa kadar yaşadı.)
İngilizcede Alışveriş Yapmak İçin Gereken Cümleler
- Do you have… ? (….. sizde var mı?)
- Where can I find… ? (…. nerede bulabilirim?)
- I’m just browsing. (Sadece bakıyorum.)
- I’m looking for… (…. bakıyorum.)
- How much is this? (Bunun fiyatı nedir? Bu ne kadar?)
- Is this on sale? (Bu satışta mı?)
- Can I try it on? (Bunu deneyebilir miyim?)
- I’ll take it! (Bunu alacağım.)
- Do you take credit cards? (Kredi kartı kabul ediyor musunuz?)
- I’d like to return/exchange this. (Bunu iade etmek istiyorum.)
İngilizcede Yemek Hakkında Cümleler
- I’m starving! (Çok acıktım, açlıktan ölüyorum.)
- Let’s grab a bite to eat. (Hadi bir şeyler yiyelim.)
- How about eating out tonight? (Bu akşam dışarıda bir yemeğe ne dersin?)
- I brought some snacks. (Biraz atıştırmalık getirdim.)
- This soup is delicious! (Bu çorba çok lezzetli.)
- Could I have another helping of… [potatoes]? (İlave bir patates alabilir miyim?)
- I’ll have… (Ben …. alacağım.) – Restoranda sipariş ederken kullanabilirsiniz.
- Could we get the check, please? (Hesabı alabilir miyiz lütfen?)
- I’m full. (Tokum.)
- I’m stuffed. (Tıkandım. Çok yedim.)
İngilizcede Televizyon Hakkında Cümleler
- Where’s the remote? (Kumanda nerede?)
- Is there anything good on? (Güzel bir şeyler var mı?)
- Can I change the channel? (Kanalı değiştirebilir miyim?)
- I’ve already seen this episode. (Bu bölümü zaten izlemiştim.)
- This is a rerun. (Bu tekrarı.)
- I love this show! (Bu programı çok seviyorum.)
- There are too many commercials. (Çok fazla reklam var.)
- Stop channel-surfing. (Zap yapmayı bırak.)
- Check the TV guide. (Televizyon rehberini kontrol et. Yayın akışını kontrol et.)
- It’s the season finale! (Bu sezon finali.)
İngilizcede Havaalanında İşe Yarayacak Cümleler
- Do you have any bags to check? (Check-in için bagajınız var mı?)
- Would you like a window seat or an aisle seat? (Cam kenarı mı yoksa koridor mu istersiniz?)
- Here’s your boarding pass. (Uçağa giriş kartınızı buyrun.)
- Your flight leaves from gate 1 (Uçağınız 1 numaralı kapıdan kalkıyor.)
- Your seat number is 8F. (Koltuk numaranız 8F.)
- Flight 800 is now boarding. (Uçuş 800 şimdi yolcu almaya başladı.)
- Your flight has been delayed. (Uçuşunuz ertelendi.)
- Your flight has been canceled. (Uçuşunuz iptal edildi.)
- This is the final call for flight 800. (800 numaralı uçuş için son çağrı.)
- What is the purpose of your trip? (Seyahatinizin amacı nedir?)
İngilizcede Fiyatlar
- It cost a fortune. (Bu bir servet değerinde.)
- It cost an arm and a leg. (Çok pahalıya mal oldu.)
- That’s a rip-off. (Bu kazık.)
- I can’t afford it. (Ben bunu karşılayamam. Bunu alamam.)
- That’s a bit pricey. (Bu biraz pahalı.)
- That’s quite reasonable. (Fiyatı bence uygun.)
- It’s 20% off. (%20 indirimli)
- That’s a good deal. (İyi bir alım oldu. İyi bir anlaşma. İyi ticaret.)
- It was a real bargain. (Bu iyi bir pazarlıktı.)
- It was dirt cheap. (Acayip ucuz.)
İngilizcede Sıcak Hava Tanımlamaları
- It’s nice and warm today. (Bugün hava güzel, bahar havası var.)
- It’s absolutely boiling! (Yanıyoruz!)
- We’re having a real heat wave. (Burada hava günlerdir çok sıcak. Hava çok sıcak.)
- The sun’s really strong today. (Güneş bugün gerçekten kavuruyor.)
- It’s hot and humid. (Sıcak ve nemli.)
İngilizcede Soğuk Hava Tanımlamaları
- It’s a little chilly. (Biraz soğuk.)
- It’s freezing. (Dondurucu.)
- The temperature’s dropping. (Derece düşüyor.)
- Make sure to bundle up. (İyi giyindiğinden emin ol.)
- We’re expecting some winter weather. (Bir kış havası bekliyoruz.)
- Winter is coming (Kış geliyor.)
İngilizcede Yağmur Hakkında Konuşmak
- It’s drizzling. (Hafif yağmaya başladı)
- It’s pouring. (Sağnak yağış var.)
- It’s raining cats and dogs. (Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor.)
- I got caught in a downpour. (Çok şiddetli yağmura yakalandım.)
- I think the rain’s letting up. (Yağmur galiba kesilecek.) – Bir yerde mahsur kalmışsınızdır, yağmur kesilecek galiba gidebiliriz manasında kullanabilirsiniz.
İngilizcede Yorgunluk Belirtileri
- I’m exhausted. (Çok yoruldum.)
- I’m dead tired. (Öldüm, bittim ben çok yorgunum. Ölü gibi yorgunum.)
- I’m pooped. (Bitkinim.)
- I’m spent. (Bitkinim.)
- I’m beat. (Çırpıldım. Dayak yemiş gibiyim.)
- I’m running on fumes. / I’m running on empty. (Pilim bitti artık.)
- I can hardly keep my eyes open. (Gözlerimi zorla ancak açabiliyorum.)
- I’m off to bed. (Ben yatmaya gidiyorum.)
- I’m gonna hit the sack. (Ben yatağa geçiyorum. Kafayı vurup yatacağım.)
- It’s bedtime for me. (Benim için uyku zamanı.)
İngilizcede Söz Vermek
- I really should… (Ben gerçekten …. yapmalıyım.)
- I promise that I’ll… (Söz veriyorum, ben. ….)
- I swear I’ll / I won’t… (Yemin ederim, ben….)
- No matter what happens, I’m going to… (Ne olursa olsun, ben…)
İngilizcede Geç Kalınınca Kullanılacak Cümleler
- Sorry I’m late. (Üzgünüm geç kaldım.)
- I overslept. (Geç kalktım.)
- My alarm didn’t go off. (Alarmım çalmadı.)
- I had to wait ages for a bus. (Otobüs için çok fazla bekledim, geç geldi.)
- The bus was late. (Otobüs gecikti.)
- The traffic was terrible. (Trafik çok kötüydü.)
- I couldn’t find a parking spot. (Park alanı bulamadım.)
- I got lost coming here. (Buraya gelirken kayboldum.)
- I was tied up in a meeting. (Bir toplantıdaydım, çıkamadım.)
- I just lost track of time. (Saatin bu kadar geçtiğini göremedim, dikkatimden kaçmış.)
İngilizcede Karşı Tarafı Onaylamak
- That’s right. (Çok doğru.)
- That’s spot on. (Nokta atışı.)
- You’ve hit the nail on the head. / You’ve nailed it. (12’den vurdun.)
- I suppose so. (Ben de öyle tahmin ediyorum.)
- I’m afraid you’re right. (Korkarım haklısın.)
İngilizcede Karşı Tarafı Onaylamamak
- I’m afraid that’s not quite right. (Korkarım bu tam doğru değil.)
- I’m afraid you’re mistaken. (Korkarım hatalısın.)
- No, you’ve got it wrong. (Hayır, yanlış anladın.)
- No, that’s all wrong. (Hayır, bu hepten yanlış.)
- / Bullshit. (Saçmalık) – argo ve kaba bir tabirdir.
İngilizcede Karşı Tarafı Övmek
- He’s really sharp. (Keskin bir zekası var.)
- She’s brilliant. (O muhteşem.)
- He’s very bright. (O çok zeki ve parlak.)
- She’s a genius. (O bir dahi.)
- He’s a smart cookie. (O akıllı bir kurabiye.) – kurabiye burada olaya sempati katmak için kullanılıyor ve bir deyim olarak oturmuş. Daha çok size sevimli gelen ve yaşça küçük kişilere kullanabilirsiniz.
- Karşı Tarafı Yermek
- He’s not the sharpest tool in the shed. (Alet çantasındaki en keskin alet olmadığı kesin.)
- She’s a few cards short of a deck. (Birkaç tahtası eksik.)
- He’s a bit slow. (Biraz ağır.)
- She’s a complete idiot. (Tamamen geri zekalı.)
- He’s really dumb. (Gerçekten aptal.)
İngilizcede Bir Soruya Cevap Vermemek
- No comment. (Yorum yok.)
- I’m not at liberty to say. (Söylemeye yetkim yok.)
- Wait and see. (Bekle ve gör.)
- Let me get back to you. (Cevabını sonra bir araya vereyim.)
- I’m sorry, that’s confidential. (Üzgünüm, bu gizli.)
- I’m sorry, that’s personal. (Üzgünüm, bu kişisel.)
- I’d rather not talk about it. (Bunun hakkında konuşmamayı tercih ederim.)
- It’s none of your business. (Seni ilgilendirmez.)
- Mind your own business. (Kendi işine bak.)
- Why do you want to know? (Neden bunu bilmek istiyorsun?)
İngilizcede Fakirlik ve Zenginlik Hakkındaki Cümleler
- He’s short on cash. (Parası az.)
- He’s broke. (Batmış. Hiç parası yok.)
- His bank account is overdrawn. (Banka hesabı batık.)
- He’s just scraping by. (Çok az para ile çırpınıyor. Meteliğe kurşun atıyor.)
- He makes minimum wage. (Asgari ücret kazanıyor.)
- He’s pinching pennies. (Kuruşun hesabını yapıyor.)
- He’s scrimping and saving. (Çırpınıyor ama para biriktiriyor.)
- She’s very wealthy. (Durumu çok iyi.)
- She’s quite well-off. (Durumu gayet iyi.)
- She’s loaded. (Zengin.)
- She’s filthy rich. (Çok zengin.)
- She inherited a fortune. (İyi bir miras kaldı.)
- She’s making a killing. (Çok fena para kazanıyor.)
- She’s raking in the cash. (Paraya para demiyor.)
- She’s rolling in dough. (Para içinde yüzüyor.)
İngilizcede İstatiksel İfadeler
- The crime rate rose. (Suç oranı arttı.)
- The crime rate went up. (Suç oranı arttı.))
- There was a sharp increase in crime. (Suç oranında çok keskin bir artış vardı.)
- There was a gradual rise in crime. (Suç oranı kademeli olarak artıyordu.)
- There was a spike in crime. (Suç oranında ani bir artış oldu ve sonra azaldı. Sıçrama oldu da diyebiliriz buna.)
- The crime rate reached its peak. (Suç oranları en yüksek noktasına ulaştı.)
- The crime rate plateaued. (Suç oranı aynı seviyede kaldı.)
- There was a slight decrease in crime. (Suç oranında bir azalış var.)
- The crime rate dropped. (Suç oranı düştü.)
- The crime rate plummeted. (Suç oranı çok düştü, çok hızlı düştü.)
İngilizcede Karşı Tarafın Yetenekli Olduğunu Söylemek
- She was born to… [dance]. (Dans etmek için doğmuş.)
- He’s a natural. (O çok doğal birisi.)
- She could do it in her sleep. (Bunu bence uyurken bile yapabilir.)
- He knows it inside out. (Bu konuyu çok iyi biliyor. Tamamına hakim.)
- She knows [New York] like the back of her hand. (New York’u avucunun içi gibi biliyor.)
- She’s a walking encyclopedia of… [philosophy]. (O adeta yürüyen bir felsefe ansiklopedisi.)
- He’s in a class of his own. (Kendi alanında bir marka.)
- He’s the best in the business. (İşinin en iyisi.)
- She’s very gifted. (O çok yetenekli. Allah vergisi yeteneği var.)
- He’s a [chemistry] whiz. (O bir kimya ustası.)
İngilizcede Bekle Demek
- Could you give me a minute? (Bana bir dakika verebilir misiniz?)
- Hang on a sec / Just a sec. (Bir saniye bekle.)
- Hold on… (Bekle.)
- Let me see/think… (Bir düşüneyim..)
- I’ll be right with you. (Birazdan sana döneceğim.)
- Bear with me. (Benimle gel.)
- That’ll have to wait. (Onun beklemesi gerekecek.)
- Be patient. (Sakin ol.)
- Not so fast! (O kadar hızlı değil.)
- Hold your horses! (Sakin ol, yavaş.) – o anda gereksiz hararetli olan insanlara karşı kullanılan bir deyim.
İngilizcede Tahmin Etmek & Öngörmek
- If I had to take a guess, I’d say… [she’s about 35 years old]. (Tahmin etmem gerekse, onun 35 yaşında olduğunu söylerdim.)
- It’s difficult to say, but I think… [our customers are more satisfied]. (Söylemesi çok zor fakat bizim müşterilerimizin daha çok tatmin olduklarını düşünüyorum.)
- Off the top of my head, I’d say… [the company has 500 employees]. (Kafadan sallıyorum, bence o firmanın 500 çalışanı var.)
- It’s about… [10 miles away]. (10 mil kadar uzak.)
- It’s around… [three hours long]. (3 saat civarında.)
- I wouldn’t be surprised if… [Peter asks Jill to marry him]. (Peter, Jill’e evlilik teklifi ederse hiç şaşırmam.)
- There’s a good chance… [it’ll rain tomorrow]. (Yarın yağmur yağma ihtimali var.)
- I have a feeling/hunch… [the boss won’t be happy about this]. (Patron bu konuda mutlu olmayacak gibi geliyor.)
- I bet… [he’ll be late]. (Bahse girerim geç kalacak.)
İngilizcede Kararlar
- I’m debating between… [option A and option B] (İkisi arasında kaldım.)
- I can’t make up my mind. (Aklımı toparlayamıyorum.)
- I’m on the fence. (Diken üstündeyim.) – tam ortadayım, karar veremiyorum gibi.
- I’ll take that into consideration. (Bunu göz önünde bulunduracağım.)
- On the other hand… (Başka bir tarafta…)
- I’m having second thoughts. (İkinci bir düşünceyi de ediniyorum. Fikrimi tekrar değerlendiriyorum gibi.)
- I changed my mind. (Fikrimi değiştirdim.)
- He convinced/persuaded me to… (Beni …… ikna etti.)
- Looking back, I know it was the right decision. (Şöyle bir geriye bakıyorum da, doğru kararı vermişim.)
- It’s up to you. (Sana bağlı.)
İngilizcede Şans Dilemek
- Good luck! (Bol şans.)
- Better luck next time. (Bir dahakine daha iyi şans diliyorum.)
- Just my luck! (Çok şanslıyım!) – ironi içerir aslında şanslı olunmadığında söylenir.
- Lucky you! (Şanslı seni! Ballı!)
- That was a stroke of luck. (İşte buna şans derim.)
- Some people have all the luck. (Bazı insanlar bütün şansı toplamışlar.)
- As luck would have it… (Şansa oldu)
- He’s down on his luck. (Şansı bu aralar çok kötü)
- No such luck. (Şansa bak. Böyle bir şans da yok yani.)
- What rotten luck! (Ne kadar da kötü bir şans.)
İngilizcede Endişe Cümleleri
- I’m scared that… (…. olmasından korkuyorum.)
- I can’t help thinking that… (Düşünmeden edemiyorum.)
- It’s been keeping me up at night. (Bu beni tüm gece uyanık tuttu. Endişe yüzünden uyuyamadım.)
- What if… ? (Ya.. olursa.)
- Whew! (Vay canına!)
- Thank goodness! (Şükürler olsun!)
- What a relief! (Nasıl bir rahatlama!)
- You had me worried for a moment. (Beni bir süreliğine endişelendirdin.)
- You have no idea what a relief it is. (Nasıl rahatladığım hakkında hiçbir fikrin yok.)
- That’s a huge load off my mind. (Aklımın önemli bir yerini kaplıyor.)
İngilizcede Gelecek Adına Konuşma
- It’ll happen any day now. (Bu artık her an olabilir.)
- It’s right around the corner. (Çok yakında, köşeyi döndük sayılır.)
- …in the near future. (Yakın gelecekte.)
- It will/won’t happen in our lifetime. (Ömrümüz boyunca olacak. Ömrümüz boyunca olmayacak.)
- It’s a sign/taste of things to come. (Bu aslında olacakların işareti.)
- I’m counting down the days until… (İp çekiyorum. Günleri sayıyorum.)
- Sooner or later… (Yakın veya geç)
- I’ll get around to it. (Bir ara halledeceğim.)
- I’ll do it right away. / I’ll get right on it. (Hemen yapacağım.)
- Time will tell. (Cevabını zaman verecek.)
İngilizcede İltifat Etmek
- You look nice. / You look amazing! (İyi görünüyorsun. Muhteşem görünüyorsun.)
- What a beautiful [necklace/dress/etc.]! (Çok güzel bir elbise, takı vb.)
- I like your [shirt/shoes/haircut/etc.] (Saç kesimini, tişörtünü vb. beğendim.)
- The lasagna is delicious. (Bu lazanya çok lezzetli olmuş.)
- You’re a fantastic cook. (Sen muhteşem bir aşçısın.)
- My compliments to the chef! (İltifatlarım şefe gitsin.)
- What a nice apartment! (Ne kadar da güzel bir apartman dairesi.)
- You have a beautiful home. (Çok güzel bir evin var.)
- He’s/She’s so cute! (O çok sevimli.)
- Your kids are a lot of fun. (Çocukların çok eğlenceli.)
İngilizcede Olabilir ve Kesinlik İçeren Cümleler
- I’m absolutely sure. (Kesinlikle eminim.)
- I’m positive that… (Bu konuda olumluyum.)
- I have no doubt that… (Şüphem yok.)
- I’m a hundred percent certain. (%100 eminim.)
- I’m convinced that… (Ben ikna oldum.)
- Chances are that… (Bunun şansı…)
- Odds are that… (Tahminler…)
- I seriously doubt it. (Kesinlikle şüpheliyim.)
- I don’t think so. (Ben öyle düşünmüyorum.)
- Probably not. (Muhtemelen değil.)
- It’s not very likely. (Muhtemelen değil.)
- There’s not much chance of that. (Çok şansı yok.)
- I’d be very surprised if that happened. (Gerçekleşirse çok şaşıracağım.)
- I wouldn’t bet on it. (Bunun üzerine iddiaya girmezdim.)
- That’ll never happen. (Asla gerçekleşmeyecek.)
İngilizcede Sıkıcı ve İlginç Tepkileri
- It’s fascinating. (Büyüleyici)
- It’s intriguing. (İlgi çekici)
- I couldn’t tear myself away. (Uzaklaşamadım)
- I couldn’t put it down. (Bırakamıyorum) – kitap okurken kullanılabilir veya oyun oynarken.
- I was so into it, I lost track of time. (Kendimi öyle kaptırmışım ki zamanın nasıl geçtiğinden haberim olmamış.)
- It does nothing for me. (Bende hiç etkisi olmadı.)
- I was bored to tears. (İnanılmaz sıkıldım.)
- I was bored to death. (Sıkıntıdan ölecektim.)
- I was dying of boredom. (Sıkılmaktan ölüyordum.)
- It’s about as exciting as watching paint dry. (Çok sıkıcı manasına gelen bir deyim.)
İngilizcede Teselli Etmek ve Neşelendirmek
- What’s the matter? (Sorun ne?)
- What’s wrong? (Yanlış olan ne?)
- Are you all right? (İyi misin?)
- You look a bit down. (Biraz kötü/üzgün görünüyorsun.)
- Is there anything I can do to help? (Sana yardım etmek için yapabileceğim bir şey var mı?)
- Cheer up! / Chin up! (Hadi neşelen!)
- It’s not so bad. (Bu o kadar da kötü değil.)
- Everything will be OK. (Her şey çok güzel olacak!)
- Look on the bright side. (Bir de iyi tarafından düşün)
- It’s not the end of the world. (Bu dünyanın sonu değil.)
İngilizcede Üzüntü Cümleleri
- What a pity! (Ne yazık!)
- What a shame. (Nasıl bir utanç!)
- How disappointing. (Nasıl bir hayal kırıklığı!)
- That’s too bad. (Bu çok kötü)
- (Serseri)
- It was a real letdown. (Bu tam bir hayal kırıklığıydı.)
- It didn’t live up to my expectations. (Beklentilerime uymadı.)
İngilizcede Karşı Tarafa İnanmadığınızı Gösteren Cümleler
- Yeah, right. (Tabi, öyledir.)
- You’re kidding. (Şaka yapıyorsun.)
- You’re pulling my leg. (Ayağımı kaydırıyorsun.)
- That’s a bit of an exaggeration. (Biraz abartı.)
- He’s stretching the truth. (Doğruyu döndürüyorsun.)
- He’s not telling the whole truth. (Tam gerçeği söylemiyor.)
- She’s being economical with the truth. (Gerçekler konusunda biraz cimri.)
- His story is fishy. (Hikayesi biraz şüpheli.)
- That’s an outright lie. (Bu düpedüz yalan.)
- That’s a pack of lies. (Bir düzine yalan.)
İngilizcede Kötü İnsan Tanımlamaları
- He’s a creep. (Tuhaf biri, ürkütücü ve güven vermeyen.)
- He’s a pervert. (O bir sapık.)
- He’s a sicko. (O bir sapık.)
- He’s a scumbag. (O bir pislik.)
- He’s an asshole. (O bir pislik. G.t deliği.)
- He’s a jerk. (O bir pislik.)
- He’s a bastard. (O bir piç.)
- She’s a bitch. (O bir oro..pu) – bu genelde, Amerika’da çok daha sık kullanılan bir kelime. Ağır gibi görülse de, sıradanlaşmış bir argo küfür.
- She’s a psycho. (O bir psikopat.)
- She’s a slut. (O bir kaşar.) – çok fazla kişi ile cinsel münasebete giren kadın.
İngilizcede Konuşma Tanımları
- He yelled. (O bağırdı.)
- She screamed. (O çığlık attı.)
- I whispered. (Ben fısıldadım.)
- We chatted. (Bir biraz muhabbet ettik.)
- He mumbled. (O mırıldandı.)
- My kids whined. (Çocuklarım sızlandı.)
- He rambled. / He went on and on. (O konuyu çok dağıttı.)
- She stammered. (O kekeledi.)
- I snapped at my husband. (Kocamın suratına lafı çarptım.)
İngilizcede Yüz İfadeleri
- She was beaming. (O ışık saçıyordu. Kocaman ve güzel bir gülüşe sahipti.)
- The kids were smiling from ear to ear. (Çocukların gülmekten ağızları kulaklarına vardı.)
- He looked puzzled. (Endişeli görünüyordu.)
- She grinned. (O gülümsedi.)
- He winced when the doctor gave him an injection. (Doktor iğneyi batırdığı anda yüzünde küçük bir acı ifadesi oluştu.)
- She gave me a dirty look. (Bana çok pis baktı. Sinirli baktı.)
- She blushed. (O utandı, yüzü kızardı.)
- Why the long face? (Neden yüzün asık?) – samimiyet içerir.
- Her expression was unreadable. (Onun ne hissettiğini yüzünden anlayamazsın.)
İngilizcede Seyahat Tecrübeleri
- My flight was overbooked. (Uçuş biletimi başkasına da satmışlar.)
- My flight was delayed/canceled. (Uçuşum ertelendi, iptal oldu.)
- My luggage was lost. (Bagajım yok oldu.)
- I was jet-lagged. (Jet lag oldum)
- My hotel was in a seedy area. (Otelim çok kötü bir bölgedeydi.)
- I was mugged. (Soyuldum.)
- The weather was miserable. (Hava çok kötüydü.)
- I got the runs. (İshal oldum.)
- The place was a tourist trap. (Burası turistler için adeta bir tuzak.)
- I couldn’t wait to get back home. (Eve geri dönmek için sabırsızlanıyorum.)
İngilizcede Alkol ile İlgili Cümleler
- It’s on me. (Bu, benden.) – hesap öderken kullanılır.
- I’d like to make a toast. (Kadeh kaldırmak istiyorum)
- Here’s to… (Kadehimi..)
- Another round of drinks, please. (Bir parti daha içki lütfen.)
- Put it on my tab. (Benim hesaba yaz.)
- He’s a bit tipsy. (Çakırkeyif.)
- He’s completely sloshed/wasted/plastered. (Zum olmuş. Tamamen sarhoş.)
- She’s trying to drown her sorrows. (Acısını dindirmek için içiyor.)
- I’m the designated driver. (Ben içmiyorum, araç kullanacağım ve diğer içen arkadaşları götüreceğim.)
- I had a hangover. / I was hung over. (Akşamdan kalmayım.)
İngilizcede Karşılaştırmalı Deneyimler
- It’s as light as a feather. (Tüy gibi hafifledim)
- It’s as dry as a bone. (Kemik gibi kuru.)
- It’s as flat as a pancake. (Pankek gibi düz.)
- He’s as mad as a hornet. (Bir eşek arısı gibi delirmiş.)
- It’s as old as the hills. (Dağlar kadar eski.)
- It’s as quick as lightning. (Işık gibi hızlı.)
- She’s as sick as a dog. (Köpek gibi hasta.)
- He’s as strong as an ox. (Öküz gibi güçlü.)
- They’re as different as night and day. (Onlar adeta bir gece ve gündüz gibi farklı insanlar.)
- She’s as stubborn as a mule. (Bir katır gibi inatçı.)
- He’s as proud as a peacock. (Bir tavuskuşu gibi gururlu.)
- She’s as white as a sheet. (Beyaz bir kağıt gibi temiz.)
- It’s as solid as a rock. (Taş gibi sağlam.)
- It’s as good as new. (Yeni gibi olmuş) – tamir edilen bir şeyden sonra kullanılır.
- It’s as clear as mud. (Çamur gibi temizlenmiş.) – ironi içerir.
İngilizcede En Çok Kullanılan 500 Kelime
- a (bir)
- about (hakkında)
- act (davranmak)
- actually (aslında)
- add (eklemek)
- after (sonra)
- again (tekrar)
- against (karşısında)
- age (yaş)
- ago (önce)
- air (hava)
- all (her şey)
- also (ayrıca)
- always (her zaman)
- am (ben)
- among (arasında)
- an (bir)
- and (ve)
- animal (hayvan)
- another (bir diğeri)
- answer (cevap)
- appear (görünmek)
- are (hangi)
- area (alan)
- as (gibi)
- ask (sor)
- at (en)
- autumn (sonbahar)
- back (geri)
- ball (top)
- base (baz)
- be (olmak)
- beauty (güzellik)
- because (çünkü)
- become (olmak)
- bed (yatak)
- been (olmuştur)
- before (önce)
- began (başladı)
- begin (başla)
- behind (arkasında)
- best (en iyi)
- better (daha iyi)
- between (arasında)
- big (büyük)
- bird (kuş)
- black (siyah)
- blue (mavi)
- boat (tekne)
- body (vücut)
- book (kitap)
- both (her ikisi de)
- bottom (alt)
- box (kutu)
- boy (oğlan)
- bring (getirmek)
- brought (getirdi)
- build (inşa etmek)
- built (inşa edilmiş)
- busy (meşgul)
- but (fakat)
- by (tarafından)
- call (telefon etmek)
- came (geldi)
- can (kutu)
- car (araba)
- care (bakım)
- carefully (dikkatlice)
- carry (taşımak)
- centre (merkez)
- certain (belli)
- change (değişiklik)
- check (kontrol)
- child (çocuk)
- children (çocuklar)
- city (kent)
- class (sınıf)
- clear (açık)
- close (kapat)
- cold (soğuk)
- colour (renk)
- come (hadi)
- common (ortak)
- community (topluluk)
- complete (tamamlayınız)
- contain (içermek)
- country (ülke)
- course (kurs)
- create (yaratmak)
- cried (ağladım)
- cross (çapraz)
- cry (ağla)
- cut (kesmek)
- dark (karanlık)
- day (gün)
- decide (karar ver)
- decided (karar)
- deep (derin)
- develop (geliştirmek)
- different (farklı)
- do (yap)
- does (yapar)
- dog (köpek)
- don’t (yapamaz)
- door (kapı)
- down (aşağı)
- draw (çekmek)
- dream (rüya)
- drive (sürücü)
- dry (kuru)
- during (sırasında)
- each (her)
- early (erken)
- earth (toprak)
- east (doğu)
- easy (kolay)
- eat (yemek)
- effort (çaba)
- enough (yeterli)
- every (her)
- example (örnek)
- experience (deneyim)
- explain (açıklamak)
- eye (göz)
- face (yüz)
- fact (gerçek)
- family (aile)
- far (uzak)
- farm (çiftlik)
- fast (hızlı)
- father (baba)
- feel (hissetmek)
- feet (ayaklar)
- few (az)
- field (alan)
- find (bulmak)
- fire (ateş)
- first (ilk)
- fish (balık)
- five (beş)
- fly (sinek)
- follow (takip et)
- food (gıda)
- form (form)
- found (bulunan)
- four (dört)
- friend (arkadaş)
- from (itibaren)
- front (ön)
- full (tam)
- game (oyun)
- gave (verdi)
- get (almak)
- girl (kız)
- give (vermek)
- go (gitmek)
- gold (altın)
- good (iyi)
- got (var)
- government (hükumet)
- great (harika)
- green (yeşil)
- ground (zemin)
- group (grup)
- grow (büyümek)
- guy (adam)
- had (vardi)
- half (yarim)
- hand (el)
- happen (olmak)
- happened (olmuş)
- hard (zor)
- has (vardır)
- have (var)
- he (o)
- hear (duymak)
- heat (sıcaklık)
- heavy (ağır)
- help (yardim et)
- her (ona)
- here (i̇şte)
- high (yüksek)
- his (onun)
- hold (ambar)
- home (ev)
- horse (at)
- hot (sıcak)
- hour (saat)
- house (ev)
- hundred (yüz)
- i (ben)
- idea (fikir)
- if (eğer)
- important (önemli)
- in (içinde)
- inch (inç)
- include (dahil etmek)
- into (içine)
- is (olduğu)
- island (ada)
- it (o)
- just (sadece)
- keep (tut)
- kind (tür)
- king (kral)
- knew (biliyordum)
- know (bilmek)
- known (bilinen)
- land (arazi)
- language (dil)
- large (büyük)
- last (son)
- late (geç)
- later (sonra)
- laugh (gülmek)
- lead (öncülük etmek)
- learn (öğrenmek)
- leave (ayrılmak)
- left (ayrıldı)
- less (az)
- less (az)
- let (let)
- letter (mektup)
- life (hayat)
- light (ışık)
- like (sevmek)
- line (hat)
- list (liste)
- listen (dinlemek)
- little (küçük)
- live (canlı)
- long (uzun)
- look (bak)
- love (aşk)
- low (düşük)
- machine (makine)
- made (yapılmış)
- make (yapmak)
- man (adam)
- many (çok)
- map (harita)
- mark (işaret)
- may (mayıs ayı)
- mean (anlamına gelmek)
- measure (ölçmek)
- men (erkekler)
- might (belki)
- mile (mil)
- million (milyon)
- mind (us)
- minute (dakika)
- miss (bayan)
- money (para)
- month (ay)
- moon (ay)
- more (daha)
- morning (sabah)
- most (çoğu)
- mother (anne)
- mountain (dağ)
- move (hareket)
- much (çok)
- music (müzik)
- must (şart)
- my (benim)
- name (isim)
- nation (ulus)
- near (yakin)
- need (gerek)
- never (asla)
- new (yeni)
- next (sonraki)
- night (gece)
- no (yok hayır)
- north (kuzeyinde)
- note (not)
- notice (ihbar)
- noun (isim)
- now (şimdi)
- number (numara)
- object (nesne)
- of (arasında)
- off (kapalı)
- office (ofis)
- often (sık sık)
- oh (aman)
- oil (sıvı yağ)
- old (eski)
- on (üzerinde)
- once (bir zamanlar)
- one (bir)
- only (sadece)
- open (açık)
- or (veya)
- order (sipariş)
- other (diğer)
- our (bizim)
- out (dışarı)
- over (üzerinde)
- page (sayfa)
- pair (çift)
- part (bölüm)
- pass (pas)
- passed (geçti)
- people (insanlar)
- perhaps (belki)
- person (kişi)
- picture (resim)
- place (yer)
- plan (plan)
- plane (uçak)
- plant (bitki)
- play (oyun)
- point (puan)
- power (güç)
- probably (muhtemelen)
- problem (sorun)
- product (ürün)
- provide (sağlamak)
- pull (çek)
- put (koymak)
- question (soru)
- quick (hızlı)
- rain (yağmur)
- ran (kaçmak, bitmek)
- reach (ulaşmak)
- read (okumak)
- ready (hazır)
- real (gerçek)
- receive (teslim almak)
- record (kayıt)
- red (kırmızı)
- relationship (ilişki)
- remember (hatırlamak)
- right (sağ)
- river (nehir)
- road (yol)
- rock (kaya)
- room (oda)
- round (yuvarlak)
- rule (kural)
- run (koşmak)
- said (dedim)
- same (ayni)
- saw (testere)
- say (söylemek)
- school (okul)
- science (bilim)
- sea (deniz)
- season (sezon)
- second (ikinci)
- see (görmek)
- seem (görünmek)
- self (öz)
- sentence (cümle)
- serve (servis)
- set (set)
- several (birkaç)
- shape (şekil)
- she (o)
- ship (gemi)
- short (kısa)
- should (meli)
- show (göstermek)
- shown (gösterilen)
- side (yan)
- simple (basit)
- since (dan beri)
- sing (şarki söyle)
- sit (oturmak)
- six (altı)
- size (boyut)
- sleep (uyku)
- slow (yavaş)
- small (küçük)
- snow (kar)
- so (yani)
- some (bazı)
- something (bir şey)
- song (şarki)
- soon (yakında)
- sound (ses)
- south (güney)
- space (uzay)
- special (özel)
- spell (harf harf kodlamak)
- spring (bahar)
- stand (durmak)
- star (star)
- start (başla)
- stay (kalmak)
- step (adim)
- stood (durdu)
- stop (durdurmak)
- story (öykü)
- street (sokak)
- strong (kuvvetli)
- study (ders çalışma)
- such (böyle)
- summer (yaz)
- sun (güneş)
- system (sistem)
- table (tablo)
- take (almak)
- talk (konuşma)
- teach (öğretmek)
- tell (söylemek)
- ten (on)
- test (ölçek)
- than (göre)
- that (o)
- their (onların)
- them (onları)
- then (sonra)
- there (orada)
- these (bunlar)
- they (onlar)
- thing (şey)
- think (düşünmek)
- this (bu)
- those (bu)
- though (gerçi)
- thought (düşünce)
- thousand (bin)
- three (üç)
- through (vasıtasıyla)
- time (zaman)
- to (için)
- together (birlikte)
- told (söyledi)
- too (çok)
- took (aldı)
- top (üst)
- toward (karşı)
- town (kasaba)
- travel (seyahat)
- tree (ağaç)
- true (doğru)
- try (deneyin)
- turn (dönüş)
- two (iki)
- under (altında)
- understand (anlama)
- until (a kadar)
- up (yukarı)
- upon (üzerine)
- us (bize)
- use (kullanım)
- usual (olağan)
- very (çok)
- voice (ses)
- vowel (ünlü)
- year (yıl)
- yes (evet)
- you (sen)
- young (genç)
İngilizcede en çok kullanılan cümleler ve kelimeler içeriğimizin sonuna geldik. Bu içerik aslında, İngilizceye yeni başlayan okurlarımız için çok faydalı bir rehberdir. Örneğin bir seyahate gitmeden önce veya bir kursa başlamadan önce bu rehberi tamamen öğrenirseniz, ilk seviyeleri çok rahat geçebilirsiniz.
Buradaki cümleleri ve kelimeleri, özümseyerek ezberlemeniz durumunda, ilk diyaloglarınızı çok rahat yapabileceğinizden emin olabilirsiniz. Yukarıdaki İngilizce cümleler ve kelimeler hakkında kafanızı karıştıran her şeyi hemen aşağıdaki yorum kutucuğundan bize iletebilirsiniz. Hatta siz de kendi cümlelerinizi ve diyaloglarınızı bizimle ve diğer tüm Bilgilerinize üyeleri ile paylaşabilirsiniz.
Başlıklar
- 1 İngilizcede En Çok Kullanılan Cümleler
- 2 İngilizcede Basit Tanışma ve Selamlaşma Cümleleri
- 3 İngilizcede Evet ve Hayır Demek
- 4 İngilizcede Nasılsın Demek, Hatır Sormak
- 5 İngilizcede Teşekkür Etmenin Yolları
- 6 İngilizcede Teşekküre Karşılık Vermek
- 7 İngilizcede Özür Dilemek
- 8 İngilizcede Özre Karşılık Vermek
- 9 İngilizcede Tanıştırma Cümleleri
- 10 İngilizcede İlgili Olduğunuzu Gösterecek Kelimeler
- 11 İngilizcede Konuşmayı Kibarca Bitirmek
- 12 İngilizce Telefon Konuşması Yapmak İçin Gerekecekler
- 13 İngilizcede Bilgi Almak
- 14 İngilizcede Bilmiyorum Demek
- 15 İngilizcede Fikir Almak ve Fikir Vermek
- 16 İngilizcede Fikir Belirtmemek
- 17 İngilizcede Karşı Tarafı Onaylamak
- 18 İngilizcede Kabul Etmemek, Onaylamamak
- 19 İngilizcede Güzel Haberlere Cevap Vermek
- 20 İngilizcede Kötü Haberlere Cevap Vermek
- 21 İngilizcede Davet Etmek
- 22 İngilizcede Teklif Etmek ve Tekliflere Karşılık Vermek
- 23 İngilizcede Gelecek Adına Konuşmak
- 24 İngilizcede Sevilen ve Sevilmeyen Şeylerden Bahsetmek
- 25 İngilizcede Tavsiye Vermek
- 26 İngilizcede Meslek Edinme ve İş Arama
- 27 İngilizcede İlişkiler
- 28 İngilizcede Açıklama Beklemek
- 29 İngilizcede Anlaşıldığını Teyit Etmek
- 30 İngilizcede Yardım İstemek
- 31 İngilizcede Karşı Tarafın Bir Şeyler Yapmasını İstemek
- 32 İngilizcede Laf Kesmek
- 33 İngilizcede Teşvik Etmek
- 34 İngilizcede Şikayet Etmek
- 35 İngilizcede Hatırlamak, Hatırlatmak ve Unutmak
- 36 İngilizcede Zor ve Kolay Tabirleri
- 37 İngilizcede Yaş Tanımları
- 38 İngilizcede Alışveriş Yapmak İçin Gereken Cümleler
- 39 İngilizcede Yemek Hakkında Cümleler
- 40 İngilizcede Televizyon Hakkında Cümleler
- 41 İngilizcede Havaalanında İşe Yarayacak Cümleler
- 42 İngilizcede Fiyatlar
- 43 İngilizcede Sıcak Hava Tanımlamaları
- 44 İngilizcede Soğuk Hava Tanımlamaları
- 45 İngilizcede Yağmur Hakkında Konuşmak
- 46 İngilizcede Yorgunluk Belirtileri
- 47 İngilizcede Söz Vermek
- 48 İngilizcede Geç Kalınınca Kullanılacak Cümleler
- 49 İngilizcede Karşı Tarafı Onaylamak
- 50 İngilizcede Karşı Tarafı Onaylamamak
- 51 İngilizcede Karşı Tarafı Övmek
- 52 İngilizcede Bir Soruya Cevap Vermemek
- 53 İngilizcede Fakirlik ve Zenginlik Hakkındaki Cümleler
- 54 İngilizcede İstatiksel İfadeler
- 55 İngilizcede Karşı Tarafın Yetenekli Olduğunu Söylemek
- 56 İngilizcede Bekle Demek
- 57 İngilizcede Tahmin Etmek & Öngörmek
- 58 İngilizcede Kararlar
- 59 İngilizcede Şans Dilemek
- 60 İngilizcede Endişe Cümleleri
- 61 İngilizcede Gelecek Adına Konuşma
- 62 İngilizcede İltifat Etmek
- 63 İngilizcede Olabilir ve Kesinlik İçeren Cümleler
- 64 İngilizcede Sıkıcı ve İlginç Tepkileri
- 65 İngilizcede Teselli Etmek ve Neşelendirmek
- 66 İngilizcede Üzüntü Cümleleri
- 67 İngilizcede Karşı Tarafa İnanmadığınızı Gösteren Cümleler
- 68 İngilizcede Kötü İnsan Tanımlamaları
- 69 İngilizcede Konuşma Tanımları
- 70 İngilizcede Yüz İfadeleri
- 71 İngilizcede Seyahat Tecrübeleri
- 72 İngilizcede Alkol ile İlgili Cümleler
- 73 İngilizcede Karşılaştırmalı Deneyimler
- 74 İngilizcede En Çok Kullanılan 500 Kelime
Cevap Bırak