Kanser Sonrası Psikoloji
Çağımızın en büyük hastalığı olan kanser, asırlardır hayatımızda ve günümüze kadar milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Bugün dünyadaki ölüm sebepleri listesinin 2. sırasında olan kanser hastalıkları, ülkemizde de oldukça yaygın. Kanser, tıbbi imkanların gelişmesine rağmen, her yıl ölüm sayısını maalesef ki artırmaktadır.
Bunda, erken teşhis olsa dahi bazı ülkelerde tedavi imkanlarının hiç olmamasının da etkisi büyük. Gelişmiş ülkelerde, kanser ölüm oranları daha düşük olarak görülmektedir. Her geçen gün kanser hastalıkları üzerinde tedavi seçenekleri artmakta ve yeni yöntemler geliştirilmektedir. Bu sayede, hastalığı yenerek uzun bir ömür yaşayan insanların sayısı da artık yüz binler ve hatta milyonlar ile ifade edilmektedir.
Dünya’da kanseri yenip, hayatına sağlıklı bir insan olarak devam eden hasta sayısının 50 milyonu geçtiği bilinmektedir.
Tıp sürekli gelişmekte fakat kanser hastası sayısı da giderek artmaktadır. Elbette bunda, tüketim çılgınlığının ve dengesiz beslenmenin de rolü büyüktür. 1 asır önceki insanların tükettiği meyve ve sebzeler dahi, günümüzdekilere göre en az 10 kat daha sağlıklı. Kelimenin kökeni ise Yunanca yengeç kelimesinden gelmektedir. Bu ismi ise tıp biliminin lideri olarak kabul edilen Hipokrat tarafından konmuştur.
Kanser, geçmişi çok eskilere dayanan bir hastalıktır. Öyle ki Mısırlılar döneminde dahi tespit edilmiş ve tedavisinin olmadığı da kabul edilmiştir. O dönemlerde hiçbir şekilde tedavisinin olmaması ve mutlak ölümle sonuçlanması nedeni ile Mısır halkı tarafından Allah’ın kula verdiği ceza olarak kabul edilmiştir. O dönemlerde kanser hastaları ameliyat edilmiyor, ölmeleri bekleniyordu.
19. yüzyıla kadar bu görüşte çok bir değişiklik olmadı. 2 asırdır artık kanser=ölüm anlayışı yıkılmış ve bulunan yöntemler ile insanlar bu hastalıktan kurtulmaya başlamıştır. Kanser hastalığını günümüzde de ölüm ile ilişkilendirmek, en çok kanser hastalarına zarar vermektedir. Özellikle toplum içerisinde çok sık kullanılan ‘beni kanser ettin’ gibi cümleler, kanser hastalarını rahatsız edebilmektedir.
Kanser Hastasına Destek Olmak
Kanser kelimesinin hastaya yüklediği psikolojik baskı nedeni ile bazı doktorlar, hastaya kanser olduklarını söylemezler fakat bu bilgiyi yakınları ile paylaşırlar. Elbette bu her vakıada olamaz, ancak doktorun bunu uygun görmesi halinde olur. Kanser, ağır bir hastalıktır ve sadece kişiyi değil yakınlarını da etkiler. Yakınlarının hastaya olan desteği, bu ağır hastalığın gitmesine ve hastanın tekrar hayatına dönmesini sağlayabilir.
Kanser ölümlerinin her sene artmasının nedeni, nüfusun da geçmiş asırlara nazaran çok hızlı yükselmesidir. Bu olumsuz bir değer gibi görülse de, aslında her sene kanseri yenerek ömür boyu sağlıklı bir yaşam süren insan sayısı da artmaktadır.
Kanseri atlatmasına rağmen kanser sonrası psikolojisi bozulan çok sayıda insan var. Bedeni kanserden kurtulmasına rağmen zihni olarak hastalığı atlatamıyor olmak, kişilerin sosyal hayatına darbe vurmaktadır.
Kanser tedavi süreci, bazen tek bir ameliyat ile son bulabilirken bazen bir dizi ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi gibi yöntemler ile çok uzun sürebiliyor. Kanser sonrasında olumsuz psikoloji de genelde tedavi süreci uzun süren hastalarda görülmektedir.
Hastanın her tetkik öncesi, kötü bir şey çıkar mı çıkmaz mı endişeleri, doğal olarak onu ruhen yıpratmaktadır. Kanserin tüm vücuda yayılacağı ve tekrar tekrar ameliyata gireceği düşüncesi, hastayı hayattan koparmakta ve psikolojisini bozmaktadır.
Kanser hastalarının tedavi süreçlerinde de sorun bulunmaktadır. Ülkemizdeki hasta/doktor oranı maalesef ki gelişmiş ülkelerin çok gerisindedir. Bu da, her doktorun hastası ile çok kısa görüşmesine ve ona yeterli desteği veremiyor olmasına neden olmaktadır. Doktor ancak tedavi süreci ile ilgilenebilmekte, hastanın sosyal ve psikolojik sorunları hastada kalmaktadır. Bu da hastanın, tüm bu ruhsal sorunları ile kendi kendine mücadele etmesine neden olmaktadır. Maddi durumu elveren hastalar profesyonel psikolojik destek alabiliyor olsa da, maddi imkanı olmayan kanser hastaları ancak yakınlarının verdiği destek ile hayata tutunabilmektedir.
Kanser Sürecinde ve Sonrasında Anksiyete Bozukluğu
Kanser olduğunu öğrenen hastaların %25’inde anksiyete bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Bunun neticesinde kişi kendisi sürekli olarak huzursuz ve gergin hissetmektedir. Hiperaktivite ortaya çıkabilir ve kişi, etrafına gereğinden fazla ve sert tepkiler verebilir. Kararsızlık ortaya çıkar. Kanser hastası çok duygusal olabilir veya duygusallığı tamamen terk edebilir. Kaygı ve endişe duyar. Birçok kanser hastasında nefes darlığı ve kalp çarpıntısı da görülebilir.
Bu belirtilerin kanser hastalığı ile hiçbir alakası yoktur. Tamamı kişinin bu ağır hastalığa yakalanması nedeni ile psikolojinin yıpranmasından kaynaklıdır.
Kanser olduğunu öğrenen ve bundan ruhsal olarak olumsuz etkilenen kişi, bu nedenle tedavi sürecini de aksatabilir. Kanser hastalığındaki anksiyete bozukluğu kanseri daha önce yeniş fakat tekrar yakalanmış, genç, kadınlar, meme kanserine yakalananlar ve yalnız yaşayan insanlarda daha sık görülmektedir.
Kanser ile beraber farklı bir kronik hastalığa daha yakalanan kişiler de, ruhsal olarak daha kolay çökmektedir. Bu hastalar kesinlikle bir psikiyatri uzmanına başvurmalı, terapi ve ilaç desteği almalıdır. Tedavi sürecinden mutlaka kanser tedavisini yapan doktorun da bilgisinin olması gerekir.
Kanser Hastalığım Tekrar Eder Mi?
Kanser hastalığından nihayet kurtulan hastaların, 5’de 4’ünde bu düşünce görülmektedir. Çok ağır bir hastalık olması nedeni ile bu normal karşılanmalıdır. Bu düşünce, bazı hastalarda öylesine ağır olur ki, hasta kanseri yenmesine rağmen normal hayatına dönemez ve profesyonel destek almak zorunda kalır.
Öyle ki, gün içerisinde yaşadığı en ufak ağrıyı bile kansere yorar ve bu korku, zirveye çıktığı dönemlerde korku nöbetlerine ve krizlerine dahi neden olabilir. Birçok kanser hastası, doktor normal demesine rağmen tekrar ve tekrar test yaptırmak istemektedir. Hatta testlere güvenmeyip, birçok hastanede tekrar tetkik yaptırmaktadır.
Bu durum gençlerde ve kadınlarda daha çok görülmektedir. Elbette burada gençler ve kadınların sinirlerinin daha hassas olmasının da etkisi büyüktür. Bu korku, en çok 2. veya 3. kez kanseri yaşayan kişilerde görülmektedir. Bu kişiler, hastalığı yenseler dahi bir türlü doktorlara güvenmemekte ve sürekli olarak kanser olmadığını gösteren testler yaptırmak istemektedir.
Bu kişi siz misiniz? Eğer kanseri atlatmanıza rağmen hala korkularınız var ise size birkaç öneri verebilirim. Bu aslında ruhsal bir sorun ve kaygının ana nedeni beyniniz. Bu nedenle sinir sisteminizi rahatlatmakta fayda var. Bunun için kırmızı et ağırlıklı değil sebze ve meyvenin yoğun olduğu bir beslenme programı dizayn edin. Düzenli olarak mutlaka egzersiz yapın ve en geç 23.00’da uykuya geçmiş olun. Sigara ve alkol gibi her türlü kötü alışkanlıkları bırakmanın zamanı ise geldi. Bu 3 önemli madde dahi, vücudunuzu daha iyi kontrol etmenize ve zihinsel olarak rahatlamaya neden olacaktır.
Doktor randevularınızı ise aksatmayın. Endişeleriniz hakkında doktorunuz ile konuşmaktan çekinmeyin. Eğer doktorunuz psikolojik ve sosyal sorunlarınız ile ilgilenmiyorsa, doktorunuzu hemen değiştirin. İnsanlar bilmedikleri şeyler hakkında çok fazla yorum yapmaya eğilimlidir. Kanser hakkında sürekli kulaktan dolma bilgileri paylaşan insanlardan uzak durun. İnternet üzerinde bulunan kanser hakkındaki her bilgiye inanmayın. Kafanızı karıştıran bir şey olsa dahi bunu umursamayıp, doktorunuza gerçeğini sorun.
Psikolojik olarak destek almaktan çekinmeyin. Maddi kaygılarınız varsa dahi devlet hastanesindeki uzman psikologlardan destek alın.
Kanser Hastalarında Görülen Depresyon
Depresyon, kanser hastalarında görülen bir durumdur fakat anksiyete bozukluğu kadar sık ortaya çıkmaz. Teşhis sonrasında, tedavi sürecinin uzaması, depresyonun ortaya çıkmasında önemlidir. Özellikle maddi olarak düşük seviye olan kişilerde ve kadınlarda görülmektedir. Yaşlı insanlarda da ölüme yaklaşıyorum hissi nedeni ile ağır depresyon durumu ortaya çıkabilir.
Kadınlarda daha sık görülmesinin birkaç nedeni vardır. Kemoterapi sürecinde saçların kesilmesi ve kadının güzelliğimi yitiriyorum düşüncesi. Kilo kaybı ve meme kanseri nedeni ile göğsünü kaybetmesi veya kaybedeceğim endişesi.
Depresyon, tedavi edilmesi gereken bir rahatsızlıktır. Kanser hastalarının bu durumda destek alması zorunludur. İlaç tedavileri ile bu kaygıları baskılamak mümkündür. Psikoterapi yöntemlerinde ise hastalara, bu korku ve olumsuz duygular ile nasıl başa çıkacakları öğretilir. Gerekirse ilaç tedavisi ile desteklenir ve hastanın tekrardan iştahlı olması, düzgün uyuyabilmesi ve rahat yaşaması sağlanır. Kanser hastaları antidepresan tedavisinden korkmamalıdır. Bu durum, zayıflık belirtisi değil tam aksine dünyanın en zor hastalığı ile mücadele etmenin bir aşamasıdır.
Kanser ve Stres
Kanser sürecinde ve sonrasında hastanın stres yaşamasının birçok nedeni olabilir. Bunların başında dış görünüm değişmesi, sağlık ihtiyaçlarının çok artması, maddi sorunlar ve hastalık sonrasında tekrar nüksetme ihtimali yer almaktadır.
Stres, kişide konsantrasyon bozuklukları, uyku sorunları ve kronik yorgunluğu da beraberinde getirebilir. Stres, en çok rektum ve meme kanserinde görülmektedir. Gırtlak kanseri de, kişinin boyun bölgesinin alınması sonucunda yoğun strese neden olmaktadır. Stresin kaynağı görüldüğü gibi dış görünüşün değişmesi ve organlardaki kalıcı değişikliklerdir.
Burada hastanın yoğunlaşması gereken kanser gibi ölümcül bir hastalığı yenmiş olmasıdır. Kalıcı hasarlar elbette çok üzücüdür fakat hayata tutunulmuş ve tekrar sağlıklı bir şekilde nefes alma imkanı bulunmuştur.
Kanser ve Cinsel Sorunlar
Cinsellik, her sağlıklı insan için önemli bir ihtiyaçtır. Cinselliğe ek olarak çocuk sahibi olmak, özellikle kadınlar için hayatın önemli amaçlarından bir tanesidir. Kanser sürecinde hastayı hayata bağlamak adına yapılan tedaviler, cinsel sorunları doğurabilmekte ve hatta kalıcı kısırlığa da neden olabilmektedir.
Hastanın 1 veya 2 memesinin alınmış olması, kalıcı kolostomi torbası gibi durumlar cinsel hayatı olumsuz etkileyebilmektedir. Ayrıca kanser sürecinde uygulanan hormon tedavileri de, kadınların adet dengesini bozmakta ve hatta erken yaşta menopoza girmesine neden olmaktadır. Bu hormonlar vajina içinde kuruluğa ve bu durum da cinsel ilişki esnasında şiddetli ağrılara neden olabilmektedir. Hormonlar, kadında isteksizliğe de neden olabilmektedir.
Kadınlarda da erkeklerde de tedavinin cinsel bölgeye uygulanıyor olması cinsel ilişki esnasında alınan zevkin düşmesine veya ağrıların ortaya çıkmasına neden olabilir. En çok mesane, rektum ve prostat kanserlerinde bu durum görülmektedir. Kadınlarda kuruluk, erkeklerde ise sertleşme sorunları ortaya çıkabilir. Aile yaşamını olumsuz etkilemesi muhtemel bu durum için hasta veya çift, mutlaka profesyonel psikolojik destek almalıdır.
Kanser Hastalarında Görülen Sinirlilik Durumu
Kanser hastalığı bitmiş olsa dahi, kötü bir dönem geçirilmiş olması ve hastalığın tekrardan nüksetme ihtimali, kişinin geleceğe dair plan yapmasını engelleyebilir. Bu durum kanser hastalarında oldukça yaygın görülmektedir. Kanser bitmiştir fakat hastalıktan kalan olumsuz duygular hala hastayı esir almaktadır.
Bu da kişide sürekli bir endişe, öfke, yorgunluk ve depresyon halinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu dönemde hastanın psikolojik destek alması ve yakınları tarafından yakın ilgi görmesi önemlidir. Hasta, içindeki bu yoğun düşünceleri sesli olarak ifade ederek gerginliğini azaltabilir.
Bu dönemde ve sonrasında kesinlikle sigara ve alkol gibi kötü alışkanlıklar edinmemelidir. Bu durum, kişinin tamamen çökmesine neden olabilir. Kanser sonrasında olduğu gibi kanser teşhisi sonrasında da kişide öfke ve ‘neden ben’ düşüncesi görülmesi çok normaldir. Bu süreçte en önemli şey ise aile ve arkadaş desteği olacaktır. Bu öfke ve motivasyon eksikliğinin sürekli hale gelmesi, kanser tedavi sürecini de olumsuz etkileyecektir.
Kanser Sonrası Sosyal Uyum
Kanser tedavisi sonrasında, hastalar normal hayatlarına dönerler ve birçoğu da iş başı yapar. Hastanın tekrar iş hayatına dönmesi çok önemlidir. Bu hem sosyalleşmesini hem de maddi açıdan kendisini daha güçlü hissetmesini sağlayacaktır. Kanser tedavisi sonrasında hastanın boş durmaması çok önemlidir. Boş kaldığı zaman aklına ‘hastalık’ daha çok gelecektir.
Kadınlarda kanser sonrası sosyal ve ruhsal sorunların daha sık görülmesi, iş hayatına daha zor dahil olmalarından da kaynaklanmaktadır. Dış görünüşü değişen veya hastalık sürecinde psikolojik olarak çöken kadınlar, hastalık öncesinde çalışıyor olmalarına rağmen tekrar çalışmamayı tercih etmektedir.
Son olarak tüm kanser hastalarına, bir terapist ile düzenli muayene yapmalarını öneriyoruz. Hatta sizin gibi kanseri atlatmış hastaların bulunduğu destek gruplarına dahil olarak yalnız olmadığınızı hissedebilirsiniz. Onların hastalık ile nasıl mücadele ettiğini yine bizzat onlardan dinlemek, size güç verecektir. Herhangi birisinin verdiği tavsiyeden ziyade, bizzat sizinle aynı yollardan geçmiş ve bu zor hastalık ile mücadele etmiş kişilerin cümleleri çok daha etkili olacaktır.
Hastalığınız ve sonrası hakkında paylaşmak istediğiniz kısa öykünüzü, aşağıdaki yorum kutucuğunu kullanarak tüm Bilgilerinize okurları ile paylaşabilirsiniz. Ayrıca sormak istediğiniz tüm soruları ve dinlememizi istediğiniz tüm problemlerinizi de bizimle her zaman paylaşabileceğinizi unutmayınız. Hastalığı atlatan tüm okurlarımıza ve halen hastalık ile mücadele veren güçlü hastalarımıza, uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Başlıklar
Cevap Bırak